• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

OSMAN AYDOĞAN

 PAZARÖREN KÖY ENSTİTÜSÜNDEN BİR AYDIN: OSMAN AYDOĞAN

Dr Emrullah Güney

 Bu Anadolu var ya bu Anadolu

Bu misli menendi görülmemiş cömert ana

Bu her yanı meme bu her yanı dudak bu her yanı gül

Bu zırnık almadan veren habire veren yediveren gül

Bu Anadolu var ya bu Anadolu

Bu üç yosma denizde üç defa ıslanan

Gürbüz ırmaklar ortasında susuzluktan çatlayan

Bu Anadolu var ya bu Anadolu

Bu sapsarı sıtma bu masmavi gurur

Ne tosunlar doğurmuş ne tosunlar

Bak daha neler doğurur .

 

“ Yıl 1947. Sarıhıdır köyü okulunu bitirmişim. Pazarören Köy Enstitüsü’nde bir yıl okumuşum. Ekim ayı. İkinci sınıf öğrencisiyim artık. Kendime güvenim tam. Köyden ayrıldım. Devebağırtan Yokuşunda , beklediğim kamyon gelmiş, Kayseri’ye gideceğim. Ordan, Enstitü’nün otobüsü bizi alıp götürecek. Kayseri’ye bir varsam, ötesi kolay. İnsanın , kendisini bekleyen bir otobüsün olduğunu bilmesi, ne güzeldir; bunu yaşayanlar bilir.

 

Kamyonda yakası kürklü deri gocuklu etli  bir adam var. Anladı elbet;  kasketimden, şayak ceketimden, bol pantalonumdan, elimdeki tahta bavuldan,  Enstitü öğrencisi olduğumu. Sert sert bakıyor. Çevresindeki gariban takımı, adama imrenerek, saygıyla bakıyor; onu seyrediyorlar. Kamyonun üstü yelli. Ne dediği anlaşılmıyor kalantor adamın. Bir süre aşağılayıcı bakışlarla beni süzdü, sonra, yüzünde bir tiksinti,  sordu:

“ Pazarviran’da size gominislik öğretiyorlar, deyil mi? “

Öğretmenlerimiz, bize, cahil insanlarla tartışmamayı önerirlerdi.

Fakat, sessiz kalamazdım.

“ Hayır, biz öğretmen olup, köylere dağılacağız. Sadece öğrencileri değil,halkı da eğiteceğiz.”

Adam sinirlendi:

“ Eğitecekmiş. Kendinizi bi bok sanıyorsunuz. Sizden eğitim istiyen kim, lan?”

Sustum bu kez.

Fakat, adam giderek sesini yükseltti. Sanki ses yükseltici aygıttan  bağırır gibiydi.

“ Dini, diyaneti unutturdular. Enüsdülerde gız irkek garışık…Ateşinen barıt yan yana durur mu lan? “

Bu aşağılama beni sinirlendirdi.

“ Şehir liselerinde kız erkek karışık okumuyor mu? Onlara niye söz söylemiyorsunuz? “

Adam, soruma karşılık vermedi. Aklındaki söylemeyi sürdürdü.

“ Yav, bu enüsdülerden birinden mezun bi delaannı geldi koye. Bi zulum bi zulum.

Koylüyü seferber itti arkadaş. Neymiş;imece..Yirin dibine batsın senin imecen lan. Gominis işi. Millet işini gucunu bırahdı. Mekdebin inşaatında çalıştı. Mecibur. Elinde kaat. Kim geldi, çalışdı. Kim gelmedi. Tek tek yazılı yav. Gelmiyeni de Vali paşaya, gaymakama şikaat ediyor haa. Ben 65 yaşındayım. Boyle zulum gormedim yav.

Dikkatle dinledim adamın dediklerini. Etkileyici konuşuyordu. Kamyondakilerin hayranlığını kazanmıştı. Fakat, ben kendimi yanıt vermekle yükümlü sayıyordum.

“ Köye okul yapmanın neresi zulüm? Yarın, ben de öğretmen olduğumda elbet , köyde güzel bir okul yoksa, yenisini yapacağım. Orada köylünün çocukları eğitim alacak. Fena mı, kendi okulunu yapması köylünün? “

“ Lafa bak, lafa. Eğitimmiş de okulmuş da. Sizi böyle böyle aldatıyorlar.”

Sen kendine bak. Asıl sen aldatılmışsın. Bu kafayla bir yere varamazsın.”

Adam birden sinirlendi. Üzerime geldi. Yalpalaya yalpalaya. Gözleri kanlanmıştı.

Çok yaklaştı bana .

Bağırdı kamyondakilere:

Atın bu eşek sıpasını gamyondan aşşaaa!  Yarin başınıza bela olur valla. Atın da gurtulun! “

Kendisi atamıyor, köylüleri kışkırtıyordu. Suç işleyen kamyondaki yoksullar olacaktı.

Kamyonda Sarıhıdırlı köylüler de vardı. Komşularım, tanıdıklarım…Adama çıkıştılar:

“ Kimi nerden atıyon ağa. Yavaş ol bakalım…O daha güccük bi oğlan. Ne dimek atmak? “

………………….

 Ürgüp Lisesinin öğretmen odasında Osman Aydoğan ağabeyimiz  , Pazarören Köy Enstitüsü’ne giderken, yolda,  başına gelen olayı biz, yaşı daha küçük öğretmenlere anlatıyordu. Islak gözlerini parmaklarıyla kuruladı. “ 1950’den başlayarak, beni kamyondan atarak kurtulmak isteyenler , seçtikleri adamları TBMM’ne göndererek, Köy Enstitülerini kapattırdılar. Peki, Enstitüleri kapatarak ülkeyi, halkı kurtarabildiler mi bari ? Halkın bilinçsizliğine bakın. Çocuğu Köy Enstitüsü’nde okuyan ana babalar da gidip Demokrat Parti’ye oy verdiler. Birden olmadı elbet bunlar. Yavaş yavaş. Daha 46’larda vaat ettiler bu okulları kapatacaklarını. Ben, o yakası kürklü gocuk giymiş adamın kanlı gözlerini hiç unutmadım. Gözümün önünden hiç gitmedi o gözlerdeki nefret. O sesinin tınısındaki aşağılayıcı tıslama. Düşünüyorum da, Sarıhıdır köyü okulunu bitirdikten sonra Enstitü’de okuyup öğretmen olmasaydım, yitik binlerce  çocuktan biri  olarak kalacaktım. Kızılırmak kıyısında ekergemiz vardı; bağımız, bahçemiz vardı. Amma aç kalıyorduk. Yetiştirdiğimizi iyi ederle satamıyorduk. Sattığımız ucuz, aldığımız pahalıydı hep. Köyde topraksız aileler de vardı. Onlar tümden bitikti. Atatürk kurtardı bizi. 1934’te Sarıhıdır’a ilkokul açılmış. Tek öğretmen. Olsun. Ulusun eğitimle kurtulacağını  Atatürk  biliyordu. Hasan Ali Yücel, Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç kurtardı bizi yitip gitmekten. Amma, 54’te sona erdi bu Cumhuriyet atılımı. 17 Nisan 1940, Türk rönesansında, Cumhuriyet Türkiyesinde bir humanizma miladı idi. Egemen güçler korktu eğitim devriminden. Büyük toprak sahipleri korktu humanizmadan. Söndürdüler 21 çoban ateşini. Çam yanarcaları artık aydınlatmıyor yolumuzu. Köy Enstitüleri Anadolu’da bir güzel atılımı  başlatıyordu. Yürümesine izin vermediler. Tekerimize taş koydular. Biz buna “Yarım kalmış mucize” diyoruz. “

 Şu dağın başında bir top gül vardı

Eşi görülmemiş bir top gül katmer katmer açardı

Kırk bin köyde kırk bin umut

Kırk bin köyde kırk bin tomurcuk

Kırk bin meyveye durmuş fidan

Köy okullarımıza nasıl kahbece kıydılar anlatamam

Hey gidi mangal yürekli Tonguç baba

Köy okullarımızı kilim misali ilmik ilmik ören

Sana Anadolumun her yanından

Kekik kokan keklik kokan Cevat Şakir işi

Kınından çekilen kılıç gibi bir merhaba

Bir mangal yürekli Tonguç baba yetmedi bre şahin aman

Bir Tonguç baba daha.

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz