• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

RADYONUN EĞİTİMDE YERİ

RADYONUN EĞİTİMDE YERİ

Emrullah Güney

  

1970 Maraş. Edelerin edik giydiği güzel belde. Bir kunduracı Hakkı Ağa. Çırağı  da yok. Sürekli çalışıyor. Belki taa Osmanlı’dan beri dede, baba mesleği. Hiçbir biçim değişikliği yapmadan 50,60,70 yıl önce nasıl üretiliyorsa edikler, yine aynı. Loş dükkanda sürekli radyoyu dinliyor . “ Valla biz ilkmektebi bile okuyamadık. Askerlikte öğrendim okumayı yazmayı. Bu radyo var ya bu radyo, her şeyi ondan öğrendim.”

 

Dikkat ediyorum, kulağının dibindeki radyodan ilkokullar için tarih dersi veriliyor.

Yarenlik ilerledikçe, anlıyorum ki, Hakkı Ağa, gerçekten bir aydın insan.

Bilmediği yok. Maraş’ın tarihi, Dulkadiroğulları, Elbistan, Afşin, Göksun’a Kafkas göçmenlerinin yerleştirilmesi,Fransız işgali… 12 Şubat Kurtuluş günü… Gülüyor radyosunu okşarken : “ Bu porguramları yapanlardan Allah razı olsun. Ben onlar sayesinde öğrendim çok şeyi.”

……………………

 

1963. Nevşehir Lisesinde öğrenciyiz. Sayı çok olduğundan bir sınıfın şubeleri ikiye ayrılmış. Diyelim 6 Edebiyat A ve B sabah, 6 Fen öğleden sonra ders yapıyor.

 

Ben sabah 7.30’da evden çıkmak zorundayım. Hüseyin ile Niğde şosesinde buluşup yürüyeceğiz okulumuza. Radyo dinleme alışkanlığım var.

 

Günaydın programını pek yararlı buluyorum. Türküler yanında ekin-kültür konuları önemli yer tutuyor. Köy Öğretmeni Cemaleddin Şenocak, kendine özgü ses tonuyla tarım, hayvancılık, eğitim, sağlık, eski eserlerin korunması konularında güzel bilgiler veriyor. Kendisine gönderilen mektupları açıklıyor, onlara yanıt veriyor. Cemaleddin Şenocak’ın Ardahan’ın bir köyünden  çıkmış bir Tarım yüksek mühendisi olduğunu sonradan öğreniyorum.

 

Günaydın programında bir hekim de günün sağlık sorunlarıyla ilgili konuşuyor. O da yararlı bilgiler veriyor. Bulaşıcı sayrılıklara karşı ne yapmalıyız, açıklıyor.

Arada türküler var. Nezahat Bayram, Muzaffer Akgün, Ali Can, Nida Tüfekçi, Saniye Can…

İçim titriyor, yarım bırakmak da istemiyorum programı.

 

Fakat, Hüseyin taa aşağıdan el sallıyor. Radyoyu kapatmak zorundayım. Geç kalmayalım.

Sonra, Hüseyin’e anlatıyorum öğrendiklerimi, Cemaleddin Şenocak’ın duygulu ses tınısıyla anlattığı ibretlik köy olaylarını. Türküleri de ıslık çalarak yorumluyorum (!).

……………………

 

1958…Radyomuzun markası Bonus Gastor. Bir Macar malı bu. Sandık kadar var, kocaman.

Pil karaborsa. Bir silindirik, bir de dikdörtgen prizması iki pil çalıştırıyor radyoyu.

Çünkü Göre’de elektrik yok. Pil öyle kolay bulunmuyor. İran’dan kaçak getiriliyor ve çok yüksek fiyatla alıcı buluyor. Piller boşalmasın diye, babam, ajans haberlerini dinledikten sonra kapatıyor radyoyu. Ben, o evde yokken türkü de dinliyorum.

En çok da cumartesi günleri Çocuk Saati programlarını seviyorum. Oyunlarda rolü olan çocuklar biz yaşta olmalı. Ne güzel konuşuyorlar. Biz de onlar gibi seslemeyi deniyoruz. Öykünüyoruz. Babam, radyonun eğitici değerini biliyor. Çünkü, 5. sınıf öğretmenimizin hiç ders yapmadığının ayırdında.  Piller boşalmasına boşalıyor ama, yine de benim kültürlü bir öğrenci olarak, ortaokula hazırlanmam gerektiğini düşünüyor ki, bir gün yemekte  : “ Bak, oğlum, Türkiye dışında da Türk toplulukları var. Onların radyo yayınlarını da dinle !” dedi. Sonra hemen o anda aradık, bulduk. Baku Radyosu. Türkçe söylenişi değişik. İnsan hoşlanıyor. Türküleri de güzel, duygulu…İnsanı alıp götürüyor, kanatlandırıp uçuruyor. Yer yer hüzünlü…Taa o zamandan etkilenmiştim “Aman ayrılıg” türküsünden, “Dağlar gızı reyhan”dan…

 

Evet…Radyo deyip geçmemeli…Eğer değerlendirebilirsek, radyo tek başına bir okuldur…

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz