• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

Kar Yağardı Diz Boyu

KAR YAĞARDI DİZ BOYU

 

Alacakaranlık. Daha erken sabah. Oda serin.

Uykumun arasında tam seçemediğim konuşmalar duyuyorum.

Anacığım evin önündeki karları kürürken, komşularla konuşuyor olmalı.

Gözlerimi zor açıyorum. Yorganın altına giriyorum. Canım hiç çıkmak istemiyor döşeğimden.

Bir kucak çalı çırpı, keven, odun getiriyor anacığım dışarıdan.

Sobaya odun kayıyor.

Önce keven tutuşuyor. Çıtır çıtır yanarken odaya kokusunu yayıyor.

Odanın serinliği giderek ılık, sıcak havaya dönüşüyor. Sobanın sacı nar gibi kızarıyor.

Üzerinde çaydanlık var. Biraz sonra fıkır fıkır kaynıyor içindeki su.

Ihlamurun güzel kokusu odaya dağılıyor.

Hiç boş durmuyor anam. Ceviz kırıyor; içlerini çıkarıp siniye koyuyor.

Ekmek daha yeni. Yine de soğuk. Onları da sobanın üzerine bölük bölük yerleştiriyor.

Kavruk ekmeğin kokusu ıhlamur kokusuna karışıyor.

“ Gece çok gar yaamış oolum! Hadi, gahvaltını yap da, Üseyin’inen düşün yola!”

Canım hiç çıkmak istemiyor yorganın altından.

Fakat, zorunlu…Geç kalmamak gerek…

Varsın,evi okulun avlusuna bitişik olan arkadaşlar geç kalsın.

Amma, biz Göreliler geç kalmamalıyız.

Titreye titreye dışarı çıkıp, hayatta yüzümü yıkıyorum ,güğüm içindeki sıcak suyla.

Anacığım sobaya tutarak havluyu ısıtmış,bekliyor. Ellerimi,yüzümü kuruluyorum.

Isınmış havlu bu sabah soğuğunda bana mutluluk veriyor; anamın gülümseyen yüzüne bakıyorum.

Isınmış ekmek, çömlek peyniri, börtlenmiş yumurta, sucuk…Tahinli pekmez…

Ihlamurla ne güzel gidiyor.

 

Pencereden dışarı bakıyorum. Aşıklı Dağı çökmüş bir deve sanki. Kar altında o da.

Niğde yolu apak. Daha tek bir motorlu araç geçmemiş.

Boran’ın grayderi de karları kürümeğe başlamamış.

Belki, Uçhisar, İbrahimpaşa, Kavak yanlarındadır.

 

Şimdi dinlence günü olsaydı. Ne güzel olurdu. İvmeden kalkardım yataktan.

Fakat, öyle rahat da değil hani.

Kahvaltıdan sonra al eline kar küreğini, kürü bakalım damın karını.

Tam bitirirsin işini. Yeniden yağar…

Akşam soğuğunda aynı işi ikinci kez yaparsın…Zordur…

 

Anacığım çantama yarım ekmek, yarım sucuk, iki avuç kuru üzüm koyuyor.

“Bunları öğleyin yi, olur mu?”

Söylememişim ona. Arkadaşlarımın çantamı nasıl sevdiklerini:
“ Emrullaaah, çantanda Göre çöreği vardır, değil mi? Icık ver de yiyelim la!”

Yalnız ekmek mi, Nevşehirli  öğrenci arkadaşlarım sucuğu da pek severler.

Kuru üzüme pek iltifat etmezler. Çünkü evlerinde ondan vardır.

 

Sobaya tuta tuta, lastik çizmemin içini ısıtıyor anacığım.

Bilir ki, kar değer değmez buz gibi soğuyacaktır. Olsun. Ana yüreği.

 

Kahvaltımı bitirmişim. Yola düşmek zamanıdır. Anacığım sırtımı tapışlıyor.

“ Bu sıkıntıları çekmeden adam olunmuyor ooluuum!”

 

Hüseyin geliyor mu acaba? Hazır mıdır? Tamam. Görüyorum, yola çıkmış.

Diz boyu kar. Köy uykuda daha. Köpekler ürüyor.

Birkaç kişi öksüre öksüre yürüyor evlerin arasında.

Belki, böyle erken erken, kahvehaneye gidiyorlardır.

Bazı evlerin damındaki puhareden duman çıkıyor.

Pencereden bizi izleyenler acıyarak bakıyorlar.

Niğde yoluna iniyoruz. Bir kişi geçmiş bizden önce. Fakat, anlıyoruz ki, ergin bir adam. Adımlarını iri iri atmış. Karda kuyu gibi çukurlar açmış. Biz daha 12-13 yaşındayız.

Onun açtığı izden yürümek zor. Deniyoruz. Hoplaya zıplaya…Gülüşüyoruz.

Sıkıntı çeksek de, tadını çıkarmayı biliyoruz karda yürümenin.

 

Her yer kar. Ağaç dalları karın ağırlığına dayanamayıp kırılmış.

Güneş çıkıyor, ama ısıtmıyor. Ayaz. Eldivenimiz var da fazla üşümüyoruz.

Nevşehir karşıda. Kaleden,çaya doğru doğru basamak basamak iniyor.

Göçmen mahallesi apak.

Koca kilise kararmış kalmış bu aklığın ortasında. O zaman cezaevi.

Yürüyoruz. Nevşehir’e giriyoruz Cumhuriyet Mahallesi’nden.

O günkü derslerimizi konuşuyoruz.

Hüseyin ile sınıflarımız ayrı.

Çantamızda, dün gece gaz lambası ışığında yaptığımız ödevler var.

Kendimize güveniyoruz. Türkçeyi, Fransızcayı seviyoruz. Öğrenme isteğiyle doluyuz.

Dere Mahallesinden kimi öğrenciler de katılıyor yolboyu yarenliğine.

Öğrenci ne konuşur ! Dün akşam Büyük Sinema’da seyrettiği filmi anlatıyor bize.

Muhterem Nur, Ahmet Mekin, Tarık Tekçe, Göksel Arsoy, Gülistan Güzey, Ayhan Işık…

Yol uzun olsa,bir saat seyrettiği filmi iki saat anlatır gayri.

 

İnsanlar evlerinin önünü süpürüyor. Karları temizliyor: “El adama ne der!”

Karlara bata çıka yürümek yoruyor bizi.

Evlerin alt katında bir anlık görüntü: Sobanın ısıttığı bir oda.

Teyze, yaşlı kocasına çay veriyor.

Amca, rahledeki Kur’anı Kerim’i okuyor. Sedirlerde halı minderler…

Ah biz de böyle sıcak bir ortamda olabilsek de, çay içip ısınsak!

İvmeliyiz. Zil çalmaya pek fazla vakit kalmadı. Nevşehir’e daha az kar yağmış.

Göre yüksekte ne de olsa. Burada, sokaklarda daha kolay yürüyoruz.

Sonra, giden gelenler yolun karını ezip yassıltmış.

Fırının önünde odun yığını.Bir işçi alıp içeri taşıyor.Sıcak ekmek kokusu geliyor kapıdan.

 

Yürüyoruz. Ortaokul taa ilerde, Meteris’in altında, Nar yoluna doğru.

Kartopu oynuyor bazı öğrenciler.

Hınzırca bir eylem: İçine taş koyup karla sıvıyor birisi, ilgilendiği kız arkadaşına fırlatıyor.

Sevgisini böyle gösteriyor.İyi nişancıymış. Kızın beline çarpıyor kartopu.

Ocutmuş olmalı ki, yüzünü acıyla buruşturuyor kızcağız.Oğlanlar gülüşüyor.

Okula girince tapır tapır, zıplıyoruz ki çizmedeki karlar dökülsün.

“ Daha yeni süpürdüydüm!” diye şikayetçi oluyor hademe Ahmet ağa.

Dersliğimize girip sıramıza oturuyoruz . Biraz sonra zil çalıyor.

Evleri yakın olsa da, geç kalan arkadaşlar var.

Yeni bir gün başlıyor Muhtelif Gayeli Ortaokul’da.

Biz, bu okulun öğrencileri iyimseriz; geleceğe umutla bakıyoruz.

Zorluklardan yılmak yok.

Kar, tipi, sağanak, tozanak…Yıldırmaz bizi yolumuzdan…

Prof.Dr.Emrullah GÜNEY

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz