• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

KISA ÖYKÜLER VE FIKRALAR

- BİR HAFTADA-

 

Binali Erzurum’dan çıktı trenle yola.

Bileti Kayseri’ye dek yeterliydi. Parası kıt.

Sıcak bir ağustos günü Kayseri tren istasyonunda indi.

Ne yapacak, ne edecek, bilmiyordu.

Askerliği yaklaşıyordu. Biraz para biriktirmesi gerekiyordu.

Kayserili bir celep, trende demişti ki:

Ürgüp yakınlarında bir dere üzerine baraj yapılıyor. Git, orda çalış, para kazan!”

 

Adamın dediği doğruydu.

Son kalan birkaç lirasını otobüse verdi.

Otobüs önce güzel güzel gitti Ambar ovasından, Sultansazlığı kıyısından,

Sonra Topuz Dağı’na, Tekke Dağına tırmandı.

Başı döndü Binali’nin  dönemeçli yollarda.

Sersemlemiş gibi indi Ürgüp’te otobüsten.

Sordu, soruşturdu.

Baraj yapımı Sinason ile Cemil köy  arasındaymış.

Damsa Çayı üzerinde.

 

Bir traktör gidiyordu.

Para almadı sürücüsü.

Bindi vagonete omzunda torbasıyla.

Buldu şantiyeyi.

Güneş batmak üzereydi.

Rastlantı bu ya, işçiye gereksinim vardı.

Birkaç hemşehri de çıktı Erzincan diyarından.

Binali sevindi. O gün işe alındı.

 

Binali çalışmağa başladı baraj yapımında.

Hiçbir iş zor gelmiyordu. Güçlüydü. Yorulmak nedir bilmezdi.

Her işe koşuyordu.

Ustaların gözüne girmek…Önemli olan buydu işte.

 

Bir hafta sonra ilk ücretini aldı. Ürgüp’e gitti.

Kısa pantolonlu turist kızlara hayretle, şaşkınlıkla baktı.

Bir bakkal dükkanının önünde sepetler vardı.

Bir meyve…

Dokundu, derimsi…

Çatlamış yarıktan,  bala benzer bir sıvı sızmıştı.

İmrendi. Fakat adını bilmiyordu bunun.

Dükkancıya da sormaya utandı.

Bana bundan üç dene veriver! “ dedi.

Dükkancı güldü.

Bir gazete parçasına sarıp üç meyveyi,  verdi Binali’ye.

Bir köşeye çekilip yedi genç adam.

Tadı damağında kaldı.

                                     Bu ne güzel,ne tadlı meyveydi böyle.

 

 

Bir kamyona bindi bu kez, baraj yapım yerindeki çadıra döndü.

Bir hafta sonra canı gene Ürgüp’e gitmek, o meyveden yemek, turist kızlara bakmak istedi.

Fakat, böyle böyle para biriktiremeyecekti.

Gitmekten vazgeçti.

 

Çadırda, Ekber adlı Erzincanlı bir gençle birlikte kalıyorlardı.

Ürgüp’e gidiş sırası Ekber’de idi.

Yediği meyveyi anlattı Binali.

Ekber belleğine yazdı:


                                     -   Dışı deri gibi, içi darı gibi. -

İkisi de adını bilmiyordu bu ballı meyvenin.

 

Ekber  bakkalı buldu.

Fakat, sağa sola baktı, Binali’nin anlattığı meyveyi göremedi.

Bakkala da açıklayamadı.

Çünkü adını bilmiyordu.

Baktı, bir zembil içinde mor mor bir şeyler var.

Bakkal seslendi içerden : “Onlar, Ayhanlar köyünündür. Gayetle meşhurdur haa!”

Herhalde, Binali’nin dediği budur,” dedi Ekber.

 

 Patlıcanın dışı deri gibi, içi darı gibi idi.

Bir tane almağa utandı.

 Üç tane aldı. Bakkal tarttı verdi.

 Ekber, parasını ödedi patlıcanların,  torbasına attı.

Döndü baraj yapım yerine.

Binali’ye verdi akşam vakti.  Genç adam sevinçle aldı, ısırdı.

Isırır ısırmaz, ağzı dolu püskürdü, tümünü dışarı çıkardı.

Yav bu ne? Bir haftada hem boyu uzamış, hem de kartlaşmış.”

 

Dışı deri gibi, içi darı gibi dedikleri meyve ; taze incir, bardacık, sarı lop idi.

 

 

- HERİİİİF -

 

Adam, yıllar boyu akşam evine dönünce, kapıyı açan karısına, önce

                                                            elindeki  ekmeği verir, sonra içeri girermiş.

Bir akşam, fırından ekmek almadan dönmüş evine.

Karısı, önce eline bakmış; ekmek görememiş.

Başını yukarı kaldırıp, kocasının yüzüne bakmış.

Şaşkınlıkla bağırmış adamcağızın yüzüne:

                                                              “ Heriiiiif, senin gözlerin kör müydüüü ? “

 

 

 - YAĞMUR -

Nevşehir Öğretmen Okulu’nu binbir zorlukla okudu.

Daha ilkokul birinci sınıfta anlaşılmıştı saflığı,

öğrenmede gösterdiği zorluk.

 

Anası halı dokur, öyle geçindirirdi evi.

 

Şengül Hanım, Ürgüp’ün bir köyünde öğretmen.

Fen Bilgisi dersinde yağmur yağışını anlatıyor.

Çocuklar, babalarınız, aabileriniz nerde şimdi? Kayfedeler, deyil mi? Ne yapıyorlar orada. Sigara içiyorlar. İşte o tüttürdükleri şeyin dumanları göğe yükseliyor. Sonra bulut oluyor; Komşu köyün kayfelerinden gelen dumanla birleşiyor, koyulaşıyor. Sonra da şarıl şarıl yağmur yağıyor işte.”

 

Başöğretmen, açık kapıdan dinliyordu Hocahanımın anlattığı dersi.

 

Yanındaki öğretmene döndü:

Epeydir yağmur yağmıyordu. Köyün bakkalına, kahvesine gene epey sigara parası yatıracağız bu gidişle.”

 

Gülüştüler , kendi sınıflarına yürüdüler.

 

 

 - SOYADI -

 

İlköğretim denetmeni Abdürrezzak Bey Ürgüp köy okullarını denetliyordu.

Daha okula varmadan, haberi almıştı öğretmenler.

Dersliklerine çeki düzen verdiler.

 

Öğretmenler odasında otururken Özçiçek dedi ki:

Uzunkavakaltındayataruyuroğlu…Amma da kısa imiş soyadı.”

Şengül Hanım meraklandı.

Neresi kısa bunun. Uzuuuuun bir soyadı. Kimmiş bu?”

İşte, canım, bugün bize gelecek denetmenin soyadı böyle.”

Diger öğretmenler şakayı anladılar; bozuntuya vermediler.

 

Abdürrezzak Bey, kısa süre sonra okula geldi.

Müdürün odasında dinleniyordu.

Öğretmenler varıp, elini sıktılar.

Şengül Hanım konuştu:

Müfettiş Bey, niye soyadınız öyle uzun?”

Hayrola Hocanım, neresi uzun benim soyadımın? “

Uzukavakaltındayataruyuroğlu…Ben sayamam, sen söyle Özçiçek, kaç harf?”

 

Öğretmenler gülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini.

Denetmen anlamıştı yapılan  şakayı.

Gülümsedi.

Tamam Hocanım, ne yapalım, bu da bizim ailemizin, familyamızın adı işte.”

 

Herkes rahatladı.

 

 

 - GELECEK YIL -

 

Rençberin karnını yarmışlar da, içinden kırk tane “gelecek yıl” çıkmış.

……………..

 

Mehmet ağa, uzun zamandır hasta  karısı Fadime Hala ölünce,

kurtuldu garip” diye avutmuş kendini.

Kefene sararken, ölünün tüm gövdesini kaplayamamış.

Kederli kederli söylenmiş Mehmet ağa.

Bu yıl olmadı ya Gelin Fadimem, gayrı gelecek yıla,söz; sana kefen alacağım.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz