• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

BUĞDAY EKMEĞİN YOK YA

BUĞDAY  EKMEĞİN  YOK YA

 

Dr Emrullah Güney

 

1971’de Merkez Ortaokulu Müdürü Matematik öğretmeni Recep Çöğür idi. Ne oldu, anlayamadık, Eğitim Müdürlüğü ile ters düştü, Muğla Yatağan’dan yeni bir müdür atandı: Türkçe öğretmeni  Sadri  Bilhan. Hasankeyfli olduğunu, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nü bitirdiğini, o daha gelip de göreve başlamadan öğrenmiştik.

 “Ben burada müdürüm, heeey, kendinize gelin! “…

 Sözleriyle değil, her davranışıyla bunu duyuruyordu. Öğretmenlere, öğrencilere, memurlara, okul çalışanlarına. Türkçeyi kaşını gözünü yara yara konuşuyordu. Söyleyişi düzgün değildi. Ve biz, onu gülümseyerek dinliyorduk. Sanırım, anlıyordu niye gülümsediğimizi ve alınıyordu. Davranışları bir günden diger güne değişiyordu.

 Pazartesi günü, öğrenciler dizilmişler. İstiklal Marşı okunacak, sonra dersliklerine girecekler. Önce çıkar bir konuşma yapar. Kendini öğer. Öğrencileri gözden geçirir, bağırır, çağırır.

 Bir sabah, temiz yüzlü, temiz giyimli bir çocuğun saçlarını ıslak gördü.

 Taranmıştı. Sille tokat , tekme girişti, saldırdı:

“Ulan, sen nesin? Prens misin”

Zavallı çocuk, ağladı. Evine gitmek istedi, Türkçe Öğretmeni Talat Erol, durdurdu.

Müdüre çıkıştı:

“ Hocam siz ne yapıyorsunuz! Bu çocuğun ailevi sorunları var.Saçını taradı diye öğrenci döğülür mü?”

Bu kez, Talat Bey’in üstüne hamle etti bağırarak:

“ Anlamam ben, anlamam. Döğerim. Hiçbir öğrenci benim gözümden kaçmaz.”

 ……………

 İki ders arasında öğretmenler odasında toplanıyoruz. Boğazımız kurumuş. Çay içmek istiyoruz. Çay odasına buyruk vermiş:

“ Bundan sonra öğretmenlere çay may yok. İçerken dedikodumu yapıyorlarmış.”

Sanki, çay içmeden dedikodu yapılmazmış, hakkında konuşulmazmış gibi…

 Bir gün Matematik Öğretmeni Mustafa Kır, bir isteğini dile getirdi:

“ Hocam, piyasada var. Radyolu, pikaplı bir müzik seti alınsa da, şarkı,türkü dinlesek.”

Parmağını tehditkar kaldırdı, bir elini yeleğinin altına soktu, nutka başladı:

“ Dünyanın hiçbir ülkesinde , hiçbir okulun öğretmenler odasında müzik seti bulunmaz.”

İngilizce Öğretmeni Ayten Aslan, güldü, kulağıma eğildi:

“ Sanki bütün dünyayı gezdi,her okulu tanıdı,teftiş etti de !”

Gördü, bize doğru bağırdı.

“ Hocaanııım, hocanıııım! Bakın, itiraf edin, dedikodu yapıyorsunuz, ayıp ayıp!..”

…………….

 Resim-iş  Öğretmeni  Hünkar Ülkü Tanrıyar  bir gün dayanamadı:

“Hocam, maşallah, önünüze geleni kapıyorsunuz, arkanıza geleni tepiyorsunuz. Amma marifetlisiniz haa!” dedi.

Hiç beklemiyordu genç bir hanımdan böyle söz işitmeyi. Şaşırdı. Alındı.Yüzü karardı:

“ Ülkü Hanım ! Siz beni merkep,  katır ya da beygir yaptınız bu sözünüzle.”

……………….

 Mustafa Kır, bir gün , uygunsuz bir davranışına yanıt verdi. Kırgın, sitemli, üzgün bir sesle:

“ Müdür Bey, ben Hacıbektaş’ta görevli iken, erenlerden bir söz öğrendim. İnsanlar yoksul da olsa, kimseye bir şey verecek güçleri  olmasa da güleryüzlü olabilirler. Bunu şöyle dile getirirler orada  : Buğday ekmeğin yok ya, bana verecek, buğday dilin de mi yok! “

 Yanıt vermedi Kadri Bey. Öğretmenler odasından çıkarken  Türkçe Öğretmeni, İlköğretim Müfettişliğinden gelme, eğitimde deneyimli Hayri Aral başladı Dedem Korkut’u ezberden okumağa :

 “ Onlar dahi bu dünyaya geldi geçti; kervan gibi kondu göçtü. Onları ecel aldı, yer gizledi. Fani dünya kime kaldı? Gelimli gidimli dünya, son ucu ölümlü dünya. Kara ölüm geldiğinde geçit versin, ak imandan ayırmasın. Sağlık ile , sağlık için devletini Hak artırsın. O öğdüğüm yüce Tanrı dost olunca yardım etsin. “

 Türkçe Öğretmeni Türkan Kumtemur sürdürdü ezbere okumayı :

“ Hayır dua edeyim Hanım, yerli kara dağların yıkılmasın, gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının uçları kırılmasın. Koşariken ak boz atın sürçmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın. Ak saçlı ananın yeri cennet olsun, ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Tanrı’nın yaktığı çırağın yanadursun. Yüce Tanrı seni namerde muhtaç etmesin, Haanım heyy!”

-------------------------