• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

RESUL RZA-AZERBEYCAN'IN BÜYÜK ŞAİRİ

RESUL RZA : AZERBAYCAN’IN BÜYÜK ŞAİRİ 

Dr Emrullah Güney

  

Resul Rza 1910 yılında Azerbaycan’ın Gökçay ( Göyçay ) Rayonunda doğdu. XX. yüzyıl Azerbaycan Şiirinin büyük temsilcisi olan şair, doğduğu ülkede şiirin çağdaşlaşmasında yoğun çaba gösteren insan olarak edebiyat tarihinde yerini aldı.
Resul’ün babası Memmedhanovlar soyundan İbrahim köy katibi (kend mirzesi) idi. O çocukken pek ağır yaşam koşulları vardı. Anasız kaldı. İbrahim gündüz okur, akşamlar su, yük taşıdı. Bilgisi arttıkça  kendisi ve küçük kardeşi için gündelik ekmek parasını, hemşehrileri için mektup ve dilekçe yazmakla kazandı. İbrahim 1875-1915 yılları arasında yaşadı.
Resul’ün anası Hüseyin kızı Meryem Rzayeva (1880-1952) Resul’ü ve 4 bacısını başına toplar, ilginç öyküler anlatırdı. Şairliğe yatkın bir kadın idi o. Okuması yazması yoktu.  Aslında okumayı bilirdi, ancak ona yazmak öğretilmemişti. Meryem Hanımın ezbere söylediği şiirleri baba İbrahim Bey kağıda yazarmış. Bunların birçoğu saklanmış ve günümüze dek kalmış …
Men ana mehebbetinden doymamışam,-
Eger doymag mümkünse.
Anam mehebbetini yüz yere böldü
Vahtını,
Gaygısını,
Gözünün ışığını,
Üreyinin tagetini
Bir insan gücünden
Gat-gat çoh, olan işini
Bölen kimi
 
Kendisi düzenli bir eğitim almasa da çocuklarına hep okumalarını öğütlemiş Meryem Hanım. Büyük kızı Kübra’ya  söylediği şiir şöyledir:
 
Gızım, elm ohu, elmsizlik yamandır,
Ki, olma elmsiz, ay balam sen, amandır.
Bu dünyada elm herkese olmasa yar
Atarlar ona daş cünun-cahandır.
Yamandır, balam, cehlden sen kenar ol,
Yahın durma cehle bir ef”i ilandır.
Eger salsalar boynu va cehl inini
Gırıb tulla, galsa sene çoh ziyandır.
 
Resul ilk şiirini 12 yaşında yazmış. Göyçay’da büyük, ak bir yapıda idi onun okulu. Bahçesi de büyüktü ve gülöyşe (mayhoş) ile tadlı narlar yetişirdi. Eylül sonlarında bu narlar yüzünden bahçenin büyük bölümü kıpkırmızı  bir renge bürünürmüş. Bir matematik dersinde şu şiiri yazmış:
 
Gülöyşe nar, şirin nar,
Mekteb bahçamızda var.
Çeperi basıb keçir
Nar yığmağa uşaglar.
 
Resul’ün babası 1915 yılında öldü. Büyük ata olarak dayısı Memmedhüseyn Rzayev tanıdı. Bu arada amcası Enver Memmedhanlı da babasız kalmış çocuklara kol kanat germişti.
 
1927 yılında Tiflis’te Gığılcım almanağında Riza Göyçaylı’nın ilk matbu şiiri olan Bu gün yer aldı.
Resul 1930’da Baku’ya göçtü. Yazın dünyasında okul yoldaşı şair Abdulla Farug’dan başka kimseyi tanımıyordu. Arkadaşının aracılığıyla Mikayıl Müşfig, Sabit Rehman, Mehdi Hüseyn, Ali Nazim, M Refili, Mirze İbrahimov, Semed  Vurgun  ve diğer yazıcılarla tanışır.
 
Abdulla Farug için şu şiiri yazar:
 
Ne son degigelerinden heberim var,
Ne harda basdırıldığını bilirem.
Belke gara guzgunlar
Caynaglayıb yeri gara gözlerini.
Belke de yanaglarında
Gile-gile buz oldu
Hele ağrılı nefesin kesilmemiş,
Üzüne düşen gar nahışları.
Belke,
Üstüne cansız serildiyin torpagda,
Bir parça, bir boy o torpagda,
Cesedin galdı nece gün
Ve düşmen ayağı deymedi torpağın o parçasına.
Bu da senin vetetende son borcun oldu.
Belke de o torpag,
O torpag ki, sinesine aldı seni,
Döne döne senin gorucun oldu.
 
Resul , Genç İşçi gazetesinin yazı işlerinde çevirmen olarak çalışmağa başlar. Bu gazete genç şair için bir edebiyat üniversitesi işlevini görür. Bu bir komsomol yayın organıdır ve gençlik klübü gibidir. Herkes görüşünü ortaya koyar, şiirlerini okur, tartışılır.
 
Gençlik yıllarında en çok büyük Azerbaycan şairi Sabir’in şiirlerine meftundur Resul Rza. Yerelden bölgesele,geniş Sovyet coğrafyasına açıldıkça , giderek Rus şairleri  de tanır. Cebhedaşlarıma bir parça adıyla Mayakovski şiirini yazar.
 
Neçinmi sevdim Mayakovskini
                                            Men?
Ohu, belke anladın
           Bu sözlerden.
Men tüpürdüm hüsne hal yapışdıran
                                        Şairlerin yoluna.
Durdum yeni şe’rin garovuluna”Tunc misralar durmuş sefe “
Hazırdılar ölüme
               Ve ölümsüz şerefe…”
Udarag bu günün havasını,
Gönlümde böyütdüm
Şe’rin gelecek sevdasını.
Yolumda kimse cığır salmamış.
Men ele bir maestroyam ki,
                                      Dindirdiyim bu telleri
                                       Kimse çalmamış.
Ne gem,
Dar gulaglara hoş gelmese
                                 Neğmem !
 
 
 1931’de Mayakovski’nin birçok şiirini ve poemasını  Rusca’dan çevirir. Fakat, Rus dilini 1930’a dek iyi bilmiyordu Resul Rza. “ Mayakovskini yahşı başa düşmek üçün onun şe’rlerini orijinalda ohumag, bu poeziyanın bütün inceliklerini anlamag lazımdır. Tercümeler üzerinde işlemek, onun yaradıcılığının me’nasını daha derinden başa düşmekde mene kömek etdi.”
 
O yıl Gızıl Gül Olmayaydı şiirini yazdı Resul Rza.
 
Nazım Hikmet diyor ki :  “ Resul Rıza yaradıcılığı Sabir’den geyri-adi şekilde faydalanmışdır. Sabeir poeziyasındakı satirik elementler, poemik keskinlik, mentig üstünde satira ve poemika yaratma bacarığı,şe’r tehnikası Resul Rza poeziyasına tebii, organik bir şekilde te’sir edir.”
 
Biz onunla tanış oldug
Bir yaz seheri
“Genc işçi”de.
Tez mehrem oldu
Biri-birine
Gönlümüzün gözü de,
Gelbimizin içi de.
O, hamıdan sadeydi,
Hamıdan açıgürek.
Uşag kimi inanan,
Yetim kimi köyrek.
Dilindeydi çoh zaman
Açığı, gezebi.
Hem bedenden zeif idi,
Hem de heyli esebi.
Tez-tez şe’r ohumağa,
Görüşlere gederdik:
Zavada, ya mektebe,
Gesebeye, ya kende.
Salon susub durardı,
Alovlu misraları
O, meclise tökende:
“Ohu, tar, ohu, tar!
Seni kim unudar!”
İndi bu sözleri
Ona desek yeri var:
“Seni kim unudar”
 
1931,Resul Rza’nın yaşamında bir dönüm noktasıdır. Nigar Refibeyli ile o yıl tanışır. O genç bir şairedir. Bir şiirini eleştirdikten sonra birbirlerine yakınlaşırlar. “ Malum oldu ki, Nigarla menim edebiyata ve heyata olan münasibetlerimizde ümumi nögteler çohdur. Bilmirem men ona nece te’sir bağışladım, ancag o menim çoh hoşuma geldi. Görünür,onun da mene münasibeti pis deyilmiş, çünki sonralar bizim yollarımız ayrılmadı. 1937 yılının 11 fevralında evlendik. Ağıllı, gaygıkeş, merd bir gadın olan şaire ile evlendiyim üçün hoşbehtem.”
 
Ne ata çöreyi yedik,
                  Ne gördük gardaş sovgatı…
Gamçıladı bizi
            Acı-acı
Sert üzlü yetimlik heyatı…
…Ömrün çetin yollarında
            Bize yar oldu Eli, Resul
Onlar açıg ürekli,
           Gaynar mehebbetli
           Gençler idi,
O zamanlar bizimle
              Ünsiyyet bağlamag
Sade sevgi deyil,
Böyük hüner idi…
 
Nazi Almanyası Sovyetler Birliği’ne saldırınca, 1941’de Resul Rza da asker olur. Böyük Veten Müharibesi başlamıştır. Orada her ulusun öz birliği vardır. Azerbaycan diviziyası da onlardan biridir. Bir ordu gazetesi çıkmaktadır Kırım’da. Bu yayın, bir mekteb olur şair için. Ön saflarda vuruşmak için gitmek ister; fakat bir türlü gerçekleşmez. Kerç cephesinde Rus, Gürcü yazıcılarla tanışır. Azerbaycanlı olarak Cefer Ceferov ve Abbas Zamanof*  ile dostluğu ilerletir. 1942’de Kırım’da şu şiiri yazar.
 
Durnanın gatarı gör ne geşengtir !
Seher buludları ne lalerengdir !
Mehriban gözlerin yol çekir yene
Bir ses pıçıldayır : “Gelmiyecekdir.”
 
Belke bir gün menden getirdi sorag.
Gan lekesi düşmüş bir sarı yarpag.
Bil ki, son şe’rimin ilk sözü sensen.
Bir de can verdiyim bu ana torpag.
---------------------------------------------------
Şair olup da anasını anmayan, dillendirmeyen var mıdır ?
 
Min-min ana içinde,
Anamı tanıyıram,
Gözlerimi bağlasalar bele
Tanıyıram
Ayag basdığı torpağın gohusundan,
Gelbime dolub-boşalan
Onu itirmek gorhusundan.
 
…………..
 
 
 
Sevdiği saydığı, dost bilerek bağlandığı dostun ölümü duygulu Resul Rza’ya ağıt söyletir…
 
Bilmirem ki tabutun
Şamdır, yohsa arçandır.
Senin son seferindir,
Bizim sefer haçandır?
Anamın gelin gızı!
On ilden artıg olur
Bu şe’ri başladığım,
Yazıb-yazıb pozuram.
Heç gurtara bilmirem.
Yanıglı hatireler
Hey gelir ahın-ahın
Hara gaçım onlardan
Hara, hara bilmirem
Anamın gelin gızı !
 
-------------------------
Resul Rıza, ilhamını doğadan alır. Esin kaynakları topraktır,güneştir,havadır, sudur.
 
Men torpağam, meni ateş yandırmaz-
Terkibimde kömürüm var,
Külüm var.
Men baharam çemen-çemen
Çiçeyim var, gülüm var,
Men küleyem, esmesem
Kim biler ki, men varamk
Men buludam, sehraları susuz görüb ağlaram
Men heyatam,
Hemişe yoldayam :
Nefesdeyem, arzudayam.
Bahışdayam, ürekdeyem, goldayam.
Men torpağam, ne’metimi, varımı
Zehmet seven insanlara bölerem.
Men üreyem, döyünmesem
Ölerem.
-------------------------
 
Azerbaycan insanı iki suya meftundur: Araz ile Kür…İkisi de ülke dışından doğar; yer yer sınırlar çizer; ama birleştiği ve Hazar’a döküldüğü yer doğma veten, Azerbaycan’dır. Büyük şairin Kür’e, Araz’a ilgisiz kalması düşünülemez…
 
Kürün suyu bulanıg süd kimi,
Arazın suyu gırmızı-sarı.
Ahıb-ahıb
Burda govuşur
Doğma, gedim torpağın
Ayrı düşmüş balaları.
İndi kim ayıra biler onları !
İki güc birleşib güdret olub,
Ahın olub.
Uzaglıg yahın olub
Ayrılıg vehdet olub.
İkisi birleşib ezametle ahır
Ala gözlü Hezere sarı
İndi kim ayıra biler onları !?
----------------------------------------------
GET, SEVGİLİM, UĞUR OLSUN  şiiri Nigar Hanımın ağzından yazılmıştır. Sevdiği erkeğini cepheye yollayan yiğit kadının güven veren sözleri vardır şiirde.
 
Heç gözlerim yaşarmadı
                Sen ayrılıb geden zaman,
Get, sevgilim, uğur olsun.
                Sen merd vuruş, sen mert dayan !
Goru  temiz eşgimize
                    Gülümseyen al seheri,
İlk gencliyin şen çağında
                    Çiçek açan bu yerleri…
                                                   1941
-----------------------------------------------
 
Renkler musikiye benzetilmektedir şiirde.
 
Ağ, gara,  sarı, yaşıl, gırmızı:
Heresi bir sınagla bağlıdır.
Biri hesredimizi hatırladır,
Biri derdimizi, biri arzumuzu.
Rengler hatireler oyadır,
Duygular oyadır.
Gördüğümüzden artıg görmek istemesek,
Haer reng adice boyadır.
Renglerin de musigi kimi ahengi var
Düşündükçe açılır
Elvan sanifeleri renglerin.
Canlanır gözümde rengi
Ömrün, mübarizenin,
Gelbin, nifretin,
Gecenin, seferin,
Ve insan taleyinin
                              -uvertura, 1960-62-
-----------------------------------------------------
 
Her Azerbaycan insanı Kerkük’ü, Altunköprü’yü, Tel Afar’ı vatanının  uzantısı sayar ve o diyarların şairini kendi evladı sayar. Fuzuli, Nesimi Türkmen şairi olduğu kadar da Azerbaycan şairidir. Üstad şair yaptığı Irak yolculuğundan bir bölümü şiirleştirmiş.
 
Kerkükde kitab mağazasına getdim
Azerbaycanca dedim : -emi,
Köhneden, tezeden neyin var ?
Cavab verdi :
Tapılar
En giymetli kitablarımız burdadır:
Aşağıdan üçüncü gefese,
Kitabları araştırdım bir nefese,
Götürdüm onu, göydüm bunu:
Hörmetle, bir – bir.
Birden heyret aldı meni.
Bu nedir?
Şirvanlı sabir !..
Gözüme inanmadım.
Açdım “Hophopname”ni.
Goca gördü heyecanımı, sevincimi
Yavaşdan dedi: Eziz gonag!-
Hansı kitabı istesen, gurbandır,
Ancag,
Sabiri isdeme.
Her gün
Nece adam gelir onunçün üstüme.
Demişem, satmaram “hophop”u.
Kim onu sat dese
Ele bil üreyim yerinden gopur-
El verib ayrılanda
Dedim : Sağ ol, emi
Ele bil bağışladın mene
Sevinç dolu
               Böyük bir alemi
                                                1961
 
Nazım Hikmet şöyle yazıyor şairin Kerkük yolculuğundan sonra : “ Öten ile Resul R za Iraga getmişdi. Gayıdanda elinde bir kitab gördüm. Ele bil, şair, elinde öz üreyini aparırdı. Azerbaycana çoh, lap çoh yahın olan bu şe’rler Iragda yaşayan Türkmenlerin şe’rleri idi. Resul Rza halg ve klassik edebiyyata böyük perestiş eden benzersiz bir şair, Azerbaycan poeziyasının novatorlarından biridir. Üç ildir ki, o Füzuli haggında böyük bir poema üzerinde işleyir. Ahı novatorlug inkar etmekden deyil, edebi irsden behrelenmekden başlayır.”
-----------------------------------
ÜLFETİN NEĞMESİ gizemli bir şiir…Anlamı şairin gönlünde yatıyor…
 
Yasdığından gül asmışam,
Layla, balam, a layla !
Üstünden sünbül asmışam,
Layla, balam, a layla !
 
Bülbül ayrılmaz bağından,
Gızıl gülün sorağından…
Senin ömür budağından
Derdli bir gönül asmışam.
 
Men üzüne bahanda gül !
Açım sene sirrimi bil-
Bu çırpınan ürek deyil,
Gefesde bülbül asmışam.
                                                         1939
-------------------------------------------------
“ Azerbaycan şe’rinin, Azerbaycan  nesrinin, Azerbaycan musikisinin  sesi geniş üfüglere yayıldı. Garanın senet dostları  Fikret, Cöcdet, Send, Cahangir, Tofig, Ağabacı, daha Cavan Nezirova, Hacıyev ve bir çoh başgaları  kimi gençler artıg bu gün Azerbaycan musigi  senetinin şerefli  bayrağını  ölkemizin  güvvetli musigi  seneti ordusunun  ilk sıralarında metanetle aparırlar. “
 
 
Gökemli çınar ağacını şiirlerinde Resul Rza kadar kullanan şair azdır. Çınar, O’nun bir kitabının da adıdır. Azerbaycan şehirlerinden bazıları, Gence gibi, çınarlarıyla ünlüdür…Üstad şair çınarla ülkesinin tarihini birleştiriyor…
 
Çinar beş yüz ilden bir az,
Birce yaz
Az yaşadı.
Amma yaşadı ha !!!
Fırtınada, gasırgada
Eyilmedi,
Acizlik, gohu nedir-
Bilmedi.
Yaşadı çinar  kimi :
Budagları çetir-çetir,
Kölgesi meydan-meydan.
Az da, çoh da yaşasaydı,
Bele yaşayacagdı.
Kökü torpağa bağlı
Vügarı çinar kimi;
Müdrik babalar kimi…
 
……………..
 
Resul Rza’nın çıraklık dönemi ürünlerinden. O zaman kullanılan Latin harfleriyle basılmış ilk şiiridir bu.
 
Dan yeri sökerken oyanan kuzlar
Henali keklikler, nazlı turaçlar,
Tahıllı düzenler, yaşıl yamaçlar,
Bu kızıl bayramda, kızıl geymişler.
 
Erken cüd sürmeye kalhan kentliler,
Ketanın destesin dutan kentliler,
Zehmetden kan-tere batan kentliler,
Azad zemisinde ferahla güler.
 
Fabrikin sevinçle bağıran sesi,
Tramvayın ucadan çağıran sesi,
Zavodun kurlayıb haykıran sesi,
Servet ölkesine ölümler söyler !
 
Kulakdan titreşen kızıl sancaklar,
Salamlar yollarken eyiler,kalkar,
Ormanlar, dereler sevinçle bahar,
Derin bir sükutla bu halı dinler.
 
Seyr ederken bunu kederim kaçar,
Keçmişler gözümden kölke tek uçar,
Gelecek önüme inciler saçar,
Dodaklarım titrer sevinçlerimden,
Bu kün en behtiyar bir adamam men.
                                                                         1927. Tiflis
-----------------------------------------------------------------------
 
Oğul, kız yetiştirmiş bir babanın haklı gururu şiirde özünü gösteriyor…
 
Babayam!
Ne uzun, ağ saggalım var, ne belim bükülüb.
Gucağımda nevem- buz baltası !
Yanımda atamın nevesi – nevemin atası !
Gedirem güneş hesedle mene bahır:
Özü baba deyil ahı!
İsteyirem yer üzünü dolaşam
Seher şefeglerinde :
Tebrik edem dünyadaki babaları, neneleri.
İsteyirem alam gollarıma
Deste deste çiçek kimi
Bütün neveleri
                                    1964
-----------------------------------------------------------------
AYSEL NEVEME şiirinde şairimiz, torununa sesleniyor…
 
Gel oturag,
Baba, neve.
Sen de bildiklerini,
Gulag asım.
Men de sene söyleyim
Dünyanın işlerinden;
Gizli bir şey galmasın.
Yol varmı, bahag, görek,
Menim goca dünyamdan
Senin körpe dünyana.
--------------------------------------------------------------
 
ÇİNAR şiirinde çınar artık ağaç olmaktan çıkmış, şairimizle yarenlik etmektedir.
 
Gece geçmiş. Ulduzlar ağ, göy gara !
Söykenmişem gocaman bir çinara,…
Gece gara, durdum düşündüm bir az
Dedim neden ulu çinar yıhılmaz?
Birden çinar dile geldi, dedi : bah!
Bu torpagda derinden kök salarag,
Her terefe uzatmışam golumu,
Övladlarım bürüyüb sağ-solumu.
Bele meğrur dayanmağa haglıyam.
Men kökümle bu torpağa bağlıyam.
                                                               1935
--------------------------------------------------------------------
RESSAM GARDAŞ şiirini M. Abdullayev’e adamış… Yazıcının,şairin görevi nedir, ressamın işi nedir ?
 
 
Mende bir can var, sende bir can,
Menim gelemim var, senin fırçan.
Menimki sözdür, seninki reng.
Men yazım, gardaş, sen çek.
Men elim olmasa da yazaram,
Gözüm olmasa da.
Ancag her ikimiz
Yarada bilmerik üreksiz
Menimki sözdür.
Seninki reng.
Var olsun ürek !
                           1962 fevral
--------------------------------------------------
VAKT VAR İKEN …Zaman geçiyor…Durduramazsın onu…Öyleyse ne yapmak gerekir?
 
Çıg-çıg saat işleyir.
Düşür ebediyyete
Ömrün geri gelmeyen anları.
Zaman alıb aparır insanları
Bu günecen heç kesin
Gayıtmadığı uzaglara.
Vakt var iken
Birce gelem vur
Deme,o, nece, men de ele,
Düşmene amansız ol,
Dosta hoşgılıg!
Vakt var iken
Ele yaşa, ele çalış
Bir gün sen olmayanda
Her kese aydın görünsün
Yerinde galan boşlug
                                            1961
--------------------------------------------
Resul Rza, her çağrıyı değerlendirip , gezebildiği kadar gezmiş. Fakat, sıradan bir turist gibi değil, ziyaret ettiği ülkelerde “insan”ı arayıp bulmağa gayret etmiş…
 
24 ölke gezdim,
Böyüklü, kiçikli.
Küçeleri, meydanları,
İnsanları
Temizli, çirkli.
Nece yüz ölkeni
Görmemişem hele.
Ekvatoru geçdim.
Bagorda düyü arağı içdim.
Gezdim efsaneli Balini.
Düşündüm beşer oğlunun
Ağlı-garalı igbalını.
Gördüm Singapurda
Sıralı, sırgalı hurmaların
Gara kölgesini.
Gördüklerim az deyil,
Görmediklerim daha çohdur.
Herden ömrün gizli möhleti
Meni gohudur.
 
….çağırdım : ey gardaşlar !
-Gardaş, -deye seslendi min bir ağız.
Danışdıg, danışdıg, danışdıg
Tercümesiz, dilmancsız.
İnan bu sabaha.
Oğlum, gızım,
Bacım, gardaşım – insan !
Atam, anam –İnsan
Yaşamag  olarmı
İnanmasan !...
                                  1961. Ohrid şeheri. Makedoniya
---------------------------------------------
Şaire Nigar Refibeyli’den söz etmemek olmaz. Üstad şairin güzeller güzeli eşi, yaşam yoldaşı…
 
Bir son bahar da düşdü
                         Ömrümün tegviminden.
Ne sene mehebbetim,
                        Ne hesretim azaldı.
Özüm de hec bilmirem
Niye bir ömür boyu
Gözüm uzag yollarda-
                        Senin yolunda galdı.
Sen olmasan, baharın,
                          Yazın etri olmazdı.
Sen olmasan , bir dünya
Sevinç bele çoh azdı,
Baharın çiçekleri
                         Açıb solmasın sensiz.
Ömrüm sensiz olmasın,

                          Şe”rim olmasın sensiz.

 
TEBRİZİM…Azerbaycan şairi olup da Tebriz’i dillendirmeyen var mıdır? Araz çayının ikiye böldüğü Azerbaycan’ın güneyindeki kadim medeniyet merkezi Tebriz’e vurgundur Resul Rza da…Onun kaygısını, üzüntüsünü yaşar; yanar, kavrulur…
 
 
Son zamanlar
Seni yuhuda görürem,
Tebrizim!
Her gece!
Suyun, çöreyin varmı?
Neğmen nece?
Yene “garagile”dir
Yohsa daha gemlidir?
Göy mescid necedir?
Erk galası nece?
Yanıg dağ gupgurudur,
Ya nemlidir ?
Yuhuma girirsen, Tebrizim !
 
                                                         1970
---------------------------------------------------------------------------------------------
 
Şaire Nigar Refibeyli’nin kızları  Fidan ve Terane için yazdığı şiirlerdeki içtenlik dikkat çekiyor.
 
Fidanım, nazlı dilberim,
Benövşeler açanda gel,
Yolunda galıb gözlerim,
Güller etir saçanda gel.
Ömrümün hezan çağındayam, Terane.
Payızın bağındayam…
Hatireli günler
Gızıl-gızıl yarpaglar kimi tökülür.
Ömrümün çılpag budaglarından
Şefegli bir ümid gülür.
O sensen, Teranem,
                   O sensen…
Rüzgarda yaşıl bir budag kimi
                  Esen,
O sensen, Teranem,
                    O sensen…
                                                       1972
 
Şairemiz Türkiye için de duygulu sözler söylüyor. 1969 yılında kocası ile Konya’ya geliyorlar ve İzzet Koyunoğlu ev-müzesini gezerek hayran kalıyorlar. ( Biz de 1968 Nisanında Ankara Üniversitesi DTCF öğrencileri, başımızda Prof Dr Oğuz Erol ile birlikte ziyaret etmiştik ) Nigar Hanım şöyle diyor : “ Konyada İzzet Goyunoğlunun müzeyini gezdik. Bu müzey iki-üç kiçik ve darısgal otağda yerleşir. Alt gatda Goyunoğlunun yaşadığı otağ var. Otağın gapısında “ içeri girilmez” sözleri yazılmışdı. Sesimizi işiden Goyunoğlu özü garşımıza çıhdı. Haradan geldiğimizi bilince hoş-beş eleyib heyli hörmet gösterdi.müzeyin otağlarını gezdirib özü izahat vermeye başladı. Bu müzeyde neler yoh idi. Gedim elyazmaları, Nesimi ve Füzuli divanı, resmler, giymetli el işlemeleri , daş-gaşlar, bezek şeyleri,gedim silah növleri. Çoh gözel bir gadın sureti diggetimizi celb etdi. İzzet beyden soruşdum ki, bu kimin eseridir, “Onu Azerbaycanlı bir ressam çekmişdir,” dedi. Revayete göre,ressamın sevgilisi Hedice Sultanın resmidir.”  Biz darısgal müzeydeki servete heyran galmışdıg. Sonralar biz öyrendik ki, goyunoğlunun müzeyindeki materiallara Amerikalılar ve Almanlar çoh böyük pullar teklif etmişler. Heyatının 40-50ilini serf edib bu misilsiz serveti böyük bir se’yle toplamış hegigi vetenperver insan veteninçhezinesini heç bir yadelliye vermemişdir. Goyunoğlu bu şehsi servetini öz halgına, öz milletine bağışlamışdır. Biz bu sözleri eşiderken çoh heyecanlandıg. Resul İzzet Beyi gucaglayıb öpürdü. O, çoh riggetlenmişdi. Resulun ala gözlerinde yaş parlayırdı. Heyatde İzzet  Beyle şeklimizi çekdirdik.”
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şair ile şairenin ölümü…Fazıl Hüsnü Dağlarca en duygulu şiirlerinden birini onlar için yazdı:
 
Birdenbire oldu
Yaz güzelliğinde anlamadılar bile birazcık
Sevgiyi bölüştüler
 
O savaş yılları içre
Biri gökyüzüydü, öbürü yeryüzü
Dağları bölüştüler
 
Yazdılar, yazdılar güneş yükselene dek,
Gerçeği.
Toplum mutluluğunu bölüştüler
 
Ayrı odalardaydılar sayrı evlerinde
Biri gövdesiyle duymuştu kimse söylemeden
Öbürünün günler önce soluksuz kaldığını
Ölümü bölüştüler.
 
Resul Rza hakkında kitaphaneler, cildler dolusu bilgi var. Şairi ne denli anlatsak da tam olarak tanımlayamayız. Şair bitmez tükenmez bir hazinedir.
-----------------------------------------
 
Türkiye’den kimler var Resul Rza’nın tanıdığı yazıcılar, şairler arasında ? Önce Nazım Hikmet Ran, sonra Aziz Nesin, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday…MC Anday şöyle diyor : “ Moskova’ya vardığımız gün soruşmuşdum:
-          Sovetler Birliyinin indi en meşhur şairi kimdir?
Bir az düşündükten sonra :
-          Resul Rza- demişdiler.
Resul Rza ile bir nece ahşam önce Yasnaya Polyanadan (Tolstoyun kendinden) gayıdandan sonra tanış olmuşdug, men bir az hesteydim, ayagüstü danışıb ayrıldıg. Bu ahşam birlikde yemek yeyeceyik.Babayev ve Aleksandrov da var. Resul Rzanın otelinde buluşub küçeye çıhdıg. Men Resul Rza ile ağır –ağır arhadan gedirik. Mühtelif mezmunlar üzerinde dururug, uzun sükutlarla danışır Resul Rza, men de “Vaz keçdi bu mezmunun üzerinde dayanmagdan” deye düşünmek isterken mezmunu can evinden gavrayan en açıglayıcı sözü bulur. Doğru , içden, duygulu ve inandırıcı. Şehsiyyeti hörmet oyandırır, şe’rlerine marag edirem için için.”
--------------------------------------------
Bu yazımızı da Ataol Behramoğlu’nun Türkiye Türkçesine uyarladığı, ülkemizde de pek ünlenmiş, türküleşmiş  Ben İsterim adlı şiiriyle sonlayalım :
 
Ben isterim ki
Bulutlar ağlasın
Çocuklar ağlamasın.
Hiçbiri öksüzlük
Yetimlik duymasın.
Ben isterim ki
Konuşsun her çiçek
Kendi dilince
Silahların
Kesilsin sesi.
Ben isterim ki
Soğuğa, karanlığa
Kapansın kapılar,
Gözler kapanmasın.
Ben isterim ki,
Yangınlar sönsün,
Umutlar sönmesin.
Erişsin her meyve
Kendi çağında.
Yüreklere
Acı söz değmesin.
Ben isterim ki,
Eğilsin dallar
Bereketten.
İnsanoğlu
Başını eğmesin
Utançtan ya da güçsüzlükten.
Ben isterim ki
Gözyaşı gibi
Aksın pınarlar
Berrak, duru
Toprağın üzerinde.
Pınar gibi akmasın gözyaşı
Yeryüzünün hiçbir yerinde.
Ben isterim ki
Her şey eğilsin
İnsanın önünde
İnsan insana tutsak olmasın.
Ben isterim ki
Sevinç, mutluluk
Bol olsun.
Yürekten yüreğe,
Ülkeden ülkeye
Açık yol olsun…
                                                                                                               Diyarbakır. 24 Ekim 2014
 
 
 
 

 

 
  • Abbas Zamanof, Türkiye’de, özellikle Atatürk Üniversitesi’nde iyi bilinen, tanınmış, sevilen bir bilim adamı idi. Edebiyat Profesörü Zamanof Müellimin, benim yaşamımda da önemli yeri vardır. Erzurum çıkışlı olup da 1986’da Dicle Üniversitesi’nde göreve başlayan Türkolog Dr Ensar Aslan’a dedim ki: “Ben Azerbaycan coğrafyacıları ile bağlantı kurmak istiyorum.”  Bana Abbas Bey’in adresini verdi Ensar Bey.  Bir mektup yazdım. O zaman daha Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Mektup önce Moskova’ya gidiyor, sonra Baku’ye iletiliyormuş. Bir ay kadar sonra mektubuma karşılık geldi Büyük Hoca’dan. “Delikanlım” diye başlıyordu. Latin harfleriyle ve Türkiye Türkçesiyle yazılmıştı. Benim mektubumu Akademik Torpagşünas Hasan Aliev ’e ilettiğini yazıyordu. Bir süre sonra bir bağlama teslim etti PTT bana. Rahmetli Prof Dr Hasan Aliev kendi kitaplarını imzalayıp göndermişti. İlk gün, gece daha Kiril alfabesini bilmediğimden kabuslar gördüm. Sonra Kiril alfabesini öğrenince Heyecan Tebili adlı kitaptan başlayarak Azerbaycan ziyalılarının gönderdiği kitapları okumağa başladım. Bir süre sonra Baku’dan bir kitap akışı başladı. Kitaplığım giderek varsıllaştı. Gelen kitaplar arasında Semed Vurgun’un tüm şiir külliyatı da vardı. O zamandan beri Azerbaycan şairlerine vurgunum…
 
 
  • Yazıyı hazırlarken en çok yararlandığımız kaynak : RESUL RZA. 1987. İşıg Neşriyyatı. Alböm. Metnin müellifi ve tertibçi: Filologiya Elmleri doktoru, profesör Bağır Bağırov. Resimli. 284 sayfa. Baku

Yorumlar - Yorum Yaz