• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/uchisarlilardernegi

MERCİMEK DEYİP GEÇME

MERCİMEK DEYİP GEÇME

 

Ceylan Hanım, eşi Hulusi Bey’in bakkaldan alıp getirdiği bir kilo mercimeğin neden böyle taşlı olduğunu bir türlü anlayamadı. Komşu apartmanda oturan Melahat Hanım’a telefon etti. Mercimek bahaneydi, biraz yarenlik ettiler. İkisi de piyasadakigıda maddelerine güvenilmeyeceği üzerinde durdular.

Neden böyle oluyordu?  Neden, aileler, avuç dolusu para vererek aldıkları bakliyat mallarından memnun kalmıyorlardı?

 

Bakkal İhsan Ağa, sitenin tek dükkanı olmasının kazancını topluyordu.

Dört blok apartmanda toplam yüzaltmış daire vardı. Hemen hemen  700 nüfuslu bir köy…

Bu sayıda insan, göç etmeden önce, Kırşehir’in Asmakaradam köyünde bile yoktu.

İhsan Ağa, Kuru Bakliyat Hali’nden aldığı mercimeklerin taşlı, kumlu olduğunu, şikayetler artınca anladı. Çuvalları tek tek inceledi. Telefon eden hanımlar haklıydı: Mercimekler taşlıydı.

 

Uzun yıllar sürücü yanında çalışmış, sıkıntı çekmiş, zulüm görmüş Bekir Ağa, kamyon sahibi olmanın keyfini yaşıyordu. On tonluktu kamyonu; olsun. Günümüz ölçülerine göre  küçüktü. Çocukluğunda en çok yük taşıyan kamyon  on ton çekiyordu. Gülşehir’den yüklediği çuvalların içinde mercimek olduğunu bilmiyordu Bekir Ağa. Mercimeğin taşlı, çakıllı olduğunu da bilmiyordu. Bilse de bir şey değişmezdi. O, taşıma parasını almaya bakıyordu. O parayla oğlu Kağan’ın düğün masraflarını karşılayacaktı. Gülümsedi. Artık, dede olmaya hazırdı.

 

Gülşehir’de Karavezir Seyid Mehmet Paşa’nın külliyesine bakan dükkanında Abdullah Ağa , mercimek çuvallarını saydı. Karacaşar’dan dün getirmişti traktör vagonunda. Keyifle güldü. Bu çuvallar ona çok para kazandıracaktı. Sabah, evden gelirken yarım arşınlık paslı bir soba borusu getirmişti. Bu boru sayesinde her bir çuvalın bıraktığı para artacaktı.

“ Ben bıktım gayri çerçilikten ulan!” dedi sesli sesli. “ Adımız tüccar sınıfına yazılacak bundan kelli.”

Delleratik  köyünden çırağı Aydın’ı bekliyordu. Gelsin, hemen çalışmağa başlayacaklardı.

 

Aydın, gözlerini öfeleyerek dükkandan içeri girdi. Akşam, sevdiği bir diziyi izlemek uğruna uykusunu tam alamamıştı. Abdullah Ağa kızdı:

“ Seyredin bakalım gavur icadını. Ne faydasını görecekseniz ?, Günah da bilmez oldunuz gayri !”

Aydın esnedi. Bir köşede ince elenmiş ırmak boyu kumu…Bir anlam veremedi. Kum ne işe yarayacaktı ki? Demek, dün, dükkandan ayrıldıktan sonra getirmişti ağası. Baktı, mercimek çuvallarının yanında paslı bir soba borusu. Ayağıyla vurdu :

“ Ağa, bu ne ?” dedi.

Abdullah Ağa kızdı, bağırdı.

“ Dokanma ooolum, dokanma ! O bize çok ilazım, birazdan goreceeen !”

 

Kayseri’de soba ve borularını üreten iyi esnaf yaşlı Kazım Ağa hiç düşünmemişti bunu. Gün gelecek, yaptığı soba borusu iyice eskiyip atılacağı sırada bir “hayırlı” işte kullanılacak, esnaftan Arapsunlu Abdullah Ağa’ya para kazandırmada yardımı olacak…

 

Abdullah Ağa yumuş buyurdu Aydın’a.

“ Başlayalım gayri. Kapıyı kapa, arkadan korala. Kimse girmesin içeri. İşimize bakalım. Soona da çuvalları şuraya, betunun üstüne boşalt. “

Aydın yine esnedi. Söylenenleri yaptı. Çuvalın birini boşalttı. Mercimekler inci gibi dağıldı.

 

Abdullah Ağa, köşede üst üste duran çuvallardan birini aldı.

“ Tut, tut, boruyu çuvalın içine tut, dik dursun!”

Aydın, umursamazca yerine getirdi buyruğu. Uykusu vardı.

Abdullah Ağa eline küreği aldı, kuma daldırdı, doldurdu, soba borusunun içine akıttı. Aydın şimdi anlamıştı soba borusunun ne işe yaradığını. Ağa, sırıtıyor, göz kırpıyordu. Her çuvala böyle kum doldurdular, boru içerdeyken çevresine de mercimek yerleştirdiler. Böylece 50 kilogram gelecek bir çuval, 70 kilogram oldu.

 

O gün, epey yoruldular; fakat “hayırlı bir iş ” yaptılar.  komşu esnaftan gelenleri de almadılar içeri. Cömertliği tuttu Abdullah Ağa’nın. Öğlen vakti, kebap ısmarladı. Aydın, gidi getirdi.

 

Karacaşar’da mercimek iyi yetişiyordu. Salih Ağa mutluydu. Oğulları, gelinleri hep birlikte ekeneğe gittiler. Traktör vagonundan indirdiler herşeyi. Sabah, daha gün doğmadan yolmağa başladılar. Öbek öbek birikti mercimek. Yorucu iş. “Aş da çoğunan, iş de çoğunan !” dedi Salih Ağa. Maşallah, oğulları da, gelinleri de güçlü kuvvetli…O gün akşama değin çalıştılar. Öğleyin, orada yaptıkları  tereyağlı bulgur pilavını yediler. Yanında yufka, soğan, ayran…Doydular. Salih Ağa anlattı: “ 1980 yılıydı. Mercimek öyle pek mühimsenen bir bakliyat değildi. Televizyon daha yeni yeni yayılıyor Gülşehir köylerinde. Ayşe Baysal adlı bir profesör hanım, her akşam anlattı bunu. O zaman anladık . Meğer bu mercimek, ne gadar yararlı bir gıdamaddesiymiş. Epey yoruldunuz, amma iyi de iş yaptınız. Bu mercimek garibanın çorbası olacak, yatılı mekteplerde talebenin garnını doyuracak. Mübarek bir gıdamaddesi canım. “

 

Salih Ağa gibi, tüm Karacaşar halkı, günlerce uğraştı. Ekenekten sonra, traktörlerle taşınan mercimek  evlerin avlusunda, hayatında iyice kurutuldu, karıştırıldı, sonra döğüldü. Daneler ayrıldı, sapları, kapçıkları ayrıldı. Binbir zorlukla çuvallara dolduruldu, ağızları dikildi.

 

Bekir, kamyonuyla yanaştı dükkanın önüne. Abdullah Ağa, boşa masraf olmasın diye bir de taşıyıcı tutmadı. Aydın ne güne duruyordu. Zavallı çocuk, ter dökerek, acı çekerek mercimek çuvallarını taşıdı, yükledi. İş bittiği zaman, artık o da bitmiş, tükenmişti.

 

Karacaşarlı Salih Ağa,oğulları, gelinleri ile Ankara’daki Ceylan Hanım birbirlerini hiç tanımadılar.

Abdullah Ağa ile Ceylan Hanım hiç karşılaşmadılar.

Bakkal İhsan Ağa ile kamyoncu Bekir de birbirlerini hiç görmediler.

Sobacı Kazım Ağa, yaptığı yarım arşınlık borunun nasıl bir “teknoloji harikası alet” olduğunu hiç öğrenemeden bu dünyadan ayrıldı, sonsuzluğa yürüdü.

 

Ankara’da bir evde çocuklar mızmızlandılar : “ Anneee! Bu mercimek de amma taşlıymış ha. Sen temizlemedin miydi bunu ?.”

 

Zavallı Ceylan Hanım, kocasına, çocuklarına karşı zor durumda kalmıştı. Apartmanların önündeki çöp kovalarında biriken mercimek artıklarını yiye yiye, iyice bıktı mahallenin kedileri.

 

Holanda’dan kesin dönüş yapmış Mesut Irmak , olayları öğrendi. Zincirleme…

“ Biz de adam olacağız ha !” dedi acı acı gülerek. “ Yalnız Holanda’da değil, tüm Avrupa’da üretimden tüketime her şeyin kaydı kuydu tutulur. Nerede, kim üretti? Hangi aşamalardan geçti? Kimin eli değdi? Nerede paketlendi? Son kullanma tarihi…Bizde dürüst iş yapan yok mu? Var. Amma hileyle, hurdayla para kazanan daha muteber oluyor bu memlekette.Yazık…”

 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz